
VAR VE YOK
Beşiktaşta bu kadar manzaralı ev yoktu o zaman Boğazın sularında ne bu kadar öfke ne bu kadar pislik vardı..
Şimdikigençlerihayrete düşürecek sade aşklar tahta sandalyelerle süslü çay bahçelerinde sadece gözgöze bakan sevgililer vardı....Markalar yapışmıyordu kişilerin üstüne ve sevgiler bu kadar çabuk tüketilmiyordu..
Kabadaylk mahallesindeki kzlara ağabeylik yapmak demekti , kibar ,mert DELİKAN lılar ,zarif, utangaç , saygıyı bilen arkadaşlığa deger veren kızlar vardı..
Ve beyaz perdede bir SULTAN...
Onun gibi baygın bakmaya , gülmeye,makyaj yapmaya çalışan, hırkasında onun kirpik örgü modelini taşıyan, herkesin kendini bulduğu karelerde ellerimizde ıslak mendillerimiz ,masum sevgi hayalleri kuran fakir ama gururlu kız portrelerimiz vard ...
Selvi boylum al yazmalım da bize sevgiyi ögreten Asya , Dönüşte köylü kadının ezilmişliğini anlatan Gülcan , Vesikalı yarimde bir hayat kadını olan ,Mine de kadınların içindeki fırtınalara tercüman olan ... kimbilir kaç kadını icçnde yaşatmış ve bize yansıtmış ?
Ondan öğrenmedik mi gözlerimizle sevgiliye seni seviyorum diyebilmeyi ,onurlu sevmeyi ..kac kuşak geçerse geçsin aynı küskün dudaklarla anılacak ve hep özlenecek onun gözleri...
Sevincimizi,üzüntümüzü,
şaşkınlığımızı, çaresizliğimizi bizden iyi anlatacak kadar bizden biri dir ,yüzlerce binlerce kadındır o..
Ve bugün hep aynı yaşta kalmayı başaran SULTANA rağmen aynada ağarmış saçlarıma geçmişte kalan eski günlerime,değişen gençliğe .çürüyen kentlere hayret eden bir ben var...
Karşımdaki tv kanallarında Halk beni seviyor diyen ünlüler çiftliği ,masum aşkların yerine kameralı evlerde aşk arayan gelin adayları ...
Türkan Şoray"ın gözlerini özlediğimi hissettim bir an !! Acaba kara kirpiklerinin arasından bir damla yaş süzülüyor mudur?? 0"nunda ??

ISITAMADIĞIM YÜREĞİM



Çocukluğumda annemin avuçlarının içinde üşüyen ellerimin ısındığını hiç hatırlamıyorum, ağlarken başımı bir omuza dayadığımı , saçlarımı okşayan bir eli de , koşarken düşüp dizimi kanattığımda
Ah yavrum diyen gözyaşlarımı silen bir annede yok zihnimde,.eteğinden tutup çekiştirerek dondurma istiyemedim hiç ,pazara giderken arkasından da ağlıyamadım,şimşek çakıp gök gürlerken koynuna gidemedim...
Anneler gününde okul müsameresinde annesi olmadığı için, elindeki çiçeği öğretmeninin yakasına takmak zorunda kalan,içinden ağlamayiı çoktan öğrenmiş ÇOCUK DENEN İNSAN var hatırlanan...
Sonra gençkızlığa atılan ilk adımlar ,ilk alınan mektuplar,ilk aşklar, ilk içilen sigaranın korku ve telaşı,ilk giyilen kot pantolon ,ilk kirpik boyası ....ilk aşkımı anlatamadım, alınan ilk mektubu da okuyamadım ,onun parfümlerini kullanıp ,takılarını takıp korkudan yatak altlarına da saklanamadım...
Oysa benim bir Annem vardı ...
Bizim için gitmişlerdi çok uzaklaraaa ,daha iyi bir gelecek için ,herşey çok daha güzel olacaktı onlar öyle inanmışlardı ...Ama aksam ışıkları aydınlatmıyordu odamın pencerisinden gördüğüm sokak lambalarını, yazın kuşların cıvıltısının bile daha coşkulu olmasını sağlayan güneş odama girmiyordu sanki...
Ya izin zamanları nasıl başka geçerdi yazlar ,ağaların en tepesine çıkıp yediğim dutlar ,çimenlerin üstünde koşarken kuşlara inat cıvıldamak isterdim bende..sahi hiç sırtüstü çimenlere uzanıp bulutlara bakıp onları şekillere benzettinizmi hiç ? ben hep gülen insan portreleri görürdüm onlarda ,eve gidince annemin yaptığı hindiba salatasını yiyecek sonra öğlen uykusuna yatacaktım taaa ki mahallenin yoğurtçusu "yourtciiii" diye bağırana kadar.
Okulların açılışı; hala hiç sevmediğim vedâlar demekti ...sınıfta kara tahtanın tam üstünde mağrurca duran Atatürk portresi bile mahsun bakardı bana, sanki tek o anlardı beni yoksa benmi onu kendime çok yakın hisseder ondan güç alırdım?
Eksiklerimizin hiç biri alınamadı Almanyadan ,ne getirilen çukulatalar Anne yerine daha çok hala ve babanne diyen dilime kalıcı bir tat bıraktı ,ne alınan giysiler vedâ günlerinde beni ısıtabildi ,ne de Avrupa marka rimel gözyaşlarıma dayandı, Almanyadan yollanan kokulu silgiler Anne kokusunun yerini tutmadı ,ucu renkli tüylerle süslü kalemlikler olduğundan büyük gösteriyordu kurşun kalemimin boyunu ama annem benim boyumun uzadiğını göremedi...Ne ben onun yaşlanmaya başladığını görebildim ne de o benim büyüdüğümü...
Herkesin hayatında en az bir kez aç kalması ,bir kez öksüz olması,bir kez soğukta titrerken sığınacak yer bulamaması tezi miydi acaba?? beni 9 yaşında olgun bir çocuk yapan ...Öyle ya boşuna mı denmiş yaş almak olgunluk değildir diye...
Bir gün geri dönecğiz diye çıkılan yoldan , geri dönmedi Annem...Şimdi vatan olmuş bir gurbet kentinde şarkılara türkülere sığınan bir Göçmenim bende...
Doyamadığım çocukluğum ,yaşayamadığım gençkızlığım içimdeki karanlık odalarda şimdi ,kimsenin açmasını istemediğim kanayan bir yerlerim ,utangaçlığım, özlemlerim, hasretlerim, hayallerim...O ışıksız odalarda Annemi daha iyi anlı yorum,kadınlık her yerde zor biliyorum, Fabrika makinelerinin altında yıpranan ellerine dokunmak istiyorum, gözlerine baktığımda göz pınarlarına sığmayan hasretlikler yaşandığını daha iyi görüyorum..
Meğer bir hayatın saklanan kısmı ne çokmuş , herkesin içindeki ışıksız odalarda saklanan sırların olduğunu da biliyorum....



|